Şu Notu Ara:

5 Mart 2018 Pazartesi

Kiralık Konak Roman Özeti ve İncelemesi

    Kiralık Konak

 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, girilen yeni medeniyet dairesinin nesiller üzerinde etkilerini konu alır. Tanzimat’ın yarattığı insan tiplerini, değer yargılarını ve kuşaklar arasındaki uyumsuzluğu gösterir. Y.Kadri 1922’ye kadar toplumdan uzaktır. Ancak 22’den sonra Ziya Gökalp’in etkisiyle Milli kimliğine bağlanmayı seçer.

   Konak, Osmanlı’nın son dönemlerdeki kültürel bütünlüğünü temsil eder. Konakta Osmanlı’nın son dönemlerine tanıklık eden ve yaşayış biçimini benimseyen  “Naim Efendi” , evli kızı, torunları ve torunlarının mürebbiyesi bir arada yaşamaktadır. Naim Efendi, babasından kalan serveti gençliğinden beri büyük dikkatle idare eden düzenli ve müşfik bir insandır. Memuriyetten gelir, memurluk zamanında resmi ve gayriresmi bütün her şeyi görmüştür. Kendisi “Konağına” ve onun nezdinde “Osmanlı’ya” bağlıdır. Konaktaki insanlara yabancılık çektiği sırada tek dayanağı olan Konak’taki odasına sığınır. Oda onu hem maddi hem manevi kötü etkilerden korur. Yani Konak, Naim Efendi’yi “yozlaşmış insani ilişkilerden koruyan ve eski günlerin hasretine ilaç olan” bir mekan haline gelir. Naim Efendi maddi sıkıntılar çektiğinde bile konağı satmaktan kaçınır.

    Tanzimat döneminin sonrasında yetişen bürokratlar değişimlere yabancılık çekmese de evlerinin dışındaki sosyal hayattan kaçınmak için evlerinin “iç” hayatına çekilmişlerdir. Bu şekilde alışık olmadıkları ancak; yabancı da olmadıkları bu yeni sosyal düzenden kendilerini korumaya çalışırlar.

  Osmanlı geleneğini temsil eden Naim Efendi’nin karşısına Tanzimat’ın meyvesi, batı kültürüyle yetişen, Galatasaray Lisesi’nde Fransız terbiyesi almış, damadı, Duyûn-ı Umumiye Müfettişi “Servet Bey” çıkarılır. Kendisi “Müslümanlıktan ve Türklükten nefret eden bir kazasker oğludur.” (Karaosmanoğlu 1999:25) Çevresinin gerçeklikleri ile aldığı terbiye sürekli birbiriyle çatışma halindedir ve bu uyumsuzluk ona birtakım garip huylar edindirmiştir. Servet Bey, batıya o kadar hayrandır ki Meşrutiyet’in ilanından sonra evde Türkçe konuşulmasını yasaklar. Yakup Kadri’nin bunu yaptırması önemlidir. Çünkü ona göre “Anadilinden kaybeden insan aslında kendisinden uzaklaşan insandır.”
  
  Konaktaki çatışmanın en büyük kaynağı Servet Bey’dir. Kızı Seniha oğlu Cemil’i nereden geldiği bilinmeyen “yabancı” bir mürebbiyenin eline teslim etmiş, kayınpederine karşı tavizsiz bir tutum sergilemiş ve “eski” düşüncelere adeta düşman kesilmiştir. Bu da çatışmaları körükler. Adeta bir batı hayranıdır ve doğuya tahammülü yoktur. Bu yüzden de Naim Efendi’nin aksine “Konak’ta kendisini rahat hissetmez. Dolayısıyla da Osmanlı’da rahat hissetmediğini anlarız.  Onun evi hem iç hem de dış açıdan “batı”ya uygun olan Şişli’deki apartman dairesidir. Tanzimat’ın ikinci neslinin durumu özetle budur.

    Tanzimatın birinci ve ikinci neslinin arasındaki çatışma ortadadır. Ancak Yakup Kadri, çatışmayı derinleştirmek için üçüncü nesil olan Seniha’yı romana eklemiştir. Seniha Servet Bey’in kızıdır. Tanzimat’ın o meşhur alafranga tipidir. Konaktan nefret eder. Hatta orayı bir “mezar” olarak tanımlar. O kadar ki sadece dedesine değil, babasına da yabancılaşmıştır. Batıya ilgisi çok fazladır. Hatta Avrupa’da yaşamak istemektedir. Ona sürekli Avrupa’yı öve öve bitiremeyen Madam Kronski’nin bunda etkisi büyüktür. Romanda 3.Neslin durumunun daha iyi anlaşılması için –konak- dışından da gençler örneklemiştir. Bu gençler yer yer çay partileri vermekte, kumar oynamakta ve sabahlara kadar eğlenceler düzenlemektedirler. Kendisi de ayrı bir konakta oturan Naim Efendi’nin kızkardeşi Selma Hanım ‘a göre bu gençlerin en büyük sorunu utanç duygusundan yoksun olmalarıdır.

   Seniha, bu arkadaş grubunda bulunan, Avrupa’da bulunmuş zengin ve varlıklı Faik Bey’e aşıktır. Arzu ettiği yaşam tarzını Faik Bey gibi zengin biriyle elde edebileceğini düşünmektedir. Faik Bey aynı zamanda kumar düşkünüdür. Seniha kendisini kısa sürede Faik Bey’e kaptırır. Bu ilişki Tanzimat’ın birinci nesline mensup olan Naim Efendi’nin kız kardeşi Selma Hanım tarafından “utanç verici” olarak görülmekteyken, bir kuşak sonrasına mensup olan Servet Bey’in kızkardeşi “Necibe Hanım”  tarafından da bizzat desteklenir. Bu iki gencin ilişkisini bütün İstanbul duyar. Bu gelişme Seniha’yı üzer ama Seniha esas yıkımı kumar yüzünden parasız kalan Faik Bey’in ondan borç istemesi yaşatır. Seniha, arzu ettiği yaşama Faik Bey ile de ulaşamayacaktır.

   Faik Bey parasız kalınca gerçek yüzünü gösterir. Aslında kendisi o dönemin Avrupa’nın büyüsüne kapılmış, aşırı Batılılaşmış ve hayat karşısında tek başına kalınca çaresiz düşen gençlerini temsil eder.

  Seniha Faik Bey ile ilişkisini keser ve yabancılaşmakta olan arkadaş grubunun arasına yeniden katılır.

  Eserde Tanzimat’ın 3. Nesline dahil edilebilecek ancak o neslin insanlarından biraz farklı biri daha vardır. O da Naim Efendi’nin yeğeni “Hakkı Celis” tir. Bu genç, Fecr-i Ati çizgisinde şiirler yazan duygulu biridir ve içten içe Seniha’ya aşıktır.  Ancak Seniha onun aşkını görmezden gelmekte ve ona yüz vermemektedir. Yazar, Hakkı Celis’in aşk merkezli biri olduğunu ön plana çıkarmak için onu Necibe Hanım’ın köşkünde işler. Bu köşk, “Konak”ın sakin havasının yerine daha karmaşık, kaotik ve yozlaşmanın, ötekileşmenin merkezi haline gelmiş bir yerdir. Bu köşkteki partilerin birinde Hakkı Celis, Seniha’ya aşkını ilan eder. Reddedilir, hatta köşkteki insanlar tarafından alaya alınır. Bu olaydan sonra aşkı söner, git gide içine kapanır, insanlardan uzaklaşır.

    Bu sırada savaş yaklaşmaktadır. Hakkı Celis askerliğe gider, Seniha da Avrupa’ya gider. Seniha Avrupa’dan döndüğü sırada talimlerden izin alıp onu görmeye gider. Seniha tarafından bir daha aşağılanınca duygusal bir değişim yaşar ve Seniha’ya olan aşkı, vatan/millet aşkına dönüşür.
  
  Sonuç olarak evde yaşanan muazzam huzursuzluk sonrasında bu gergin ortamda rahat edemeyenler kendilerine yeni ortamlar ararlar. Naim Efendi, birinci neslin temsilcisi, konakta rahat edebilen tek kişidir. O konakta kalır, kızı, damadı ve biricik torunu Seniha onu terk edince yalnız kalır. Bu yüzden kardeşi Selma Hanım  konağı kiraya vermek ister, böylece Naim Efendi’yi yalnız kalmasın diye kendi yanına taşınmaya mecbur edecektir. Ancak Naim Efendi buna yanaşmaz. Ne olursa olsun konağına bağlıdır. Bu da onun Osmanlı’ya bağlılığını simgeler. 
    
  Konakta daha fazla kalamayan Servet Bey oradan taşınır ve Şişli’de bir apartman dairesine yerleşir. Orada kendisi gibi insanlarla bir araya gelir, her gün eğlenceler düzenler. Duyun-ı Umumiye’den bir şekilde yolunu bulur ve savaş sonrası zenginlerinden biri olur. Hayatını kendi dünyasında devam ettirir. Bu değişim aynı zamanda biten Osmanlı/konak hayatının yerini alacak hayat tarzına işaret etmektedir.
  
    Seniha ise Avrupa’ya kaçar. Lüks otellerde her gün başka bir zenginle düşüp kalkar. Parası bitip de babasının yanına döndüğünde artık babasının zengin arkadaşlarının ilgisini çeker ve eski iş ortaklarından biriyle vicdanını rahatlatmaya çalışır.

    Hakkı Celis ise Seniha ve Faik Bey gibi kendine yabancılaşıp tükenen insanları gördükten sonra hayata dair çok önemli dersler çıkarır. İçine kapandığı sırada bir vatan-millet tezine ulaşır. Buna göre “millet” denilen toplum Naim Efendi, Faik Bey ve Seniha gibi insanlardan oluşamayacağını düşünür. Yeni bir başlangıca ve tazelenmeye ihtiyaç vardır. Bu tip insanlar toplumun çürüyen parçalarıdır ve kesilip atılması gerekmektedir. Bu yüzden Hakkı Celis, Çanakkale’ye savaşmaya gider.
  
    Hakkı Celis’in ölüme gidişi anlamlıdır. Seniha gibi insanlar için ölüm bir son olabilir ama kendisi için bir başlangıçtır. Kendi özünden kopmayan yeni bir nesil için Çanakkale’ye savaşmaya gider.


    Bu şekilde, Tanzimat’ın yarattığı çeşitli nesillere mensup kişiler aynı ortamda verilmiş ve her biri kendi “çevrelerini, evlerini” bulmuşlardır.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.