Şu Notu Ara:

5 Mart 2018 Pazartesi

Sebk-i Hindî Akımı

Sebk-i Hindî

 Sebk-i Hindî, Fars ve Türk edebiyatının yanında Fars, Hindistan, Afganistan, Azerbaycan ve Tacikistan edebiyatında da etkili olmuş bir üsluptur. İzlerine 16. Asırda rastlanmaya başlayan bu üslûp, Fars ve Türk edebiyatlarında en verimli dönemini 17. Asırda yaşamıştır. Fars edebiyatında, 18. yüzyıl ortalarından itibaren İran’da güç kaybetmeye başlamış ve 15. Yüzyıl ve öncesine yani Horasan ve Irak üslûplarına dönmeyi savunan Bâzgeşt-i Edebî hareketlerine bırakmıştır. Türk edebiyatında ise, 17 ve 18. asırlarda en verimli dönemini yaşamış; 19. yüzyılda bazı şairler üzerinde etkisini sürdürmekle birlikte Galip’ten sonra önemli bir temsilci yetiştirememiştir. 

 Sebk-i Hindî Safevîler dönemindeki dinî ve siyasî baskılar sebebiyle Hindistan’daki Babürlülere sığınan şairlerin eserlerinde ortaya çıkmıştır. İlk örneklerine İran topraklarında rastlanılan bu şiir, asıl gelişimini Hindistan’da göstermiştir. 

 Bu şairler, Babürlü sarayında büyük ilgi ve destek görmüş; bu destek, bilhassa Ekber Şah döneminde daha da artmıştır.  Fars edebiyatında bu üslubun önde gelen temsilcileri, Örfî-i Şirâzî (ö.1591), Feyzî-i Hindî (ö.1595), Zülalî-i Hansarî (ö.1615), Talib-i Amûlî (ö.1625), Kelîm-i Hemedânî (ö.1652), Mirza Celâl Esîr (ö. 1658-59), Saib-i Tebrizî (ö.1671) ve Şevket-i Buharî (ö.1699) ve Bîdil (ö.1720)’dir. Bunların bir kısmı Türk asıllıdır. 

 Yeni anlamlar ve ince hayaller arayışı, Sebk-i Irakî mensubu şairler Kemâl-i Hucendî, Molla Câmî ve takipçileri arasında da görülmüş, onların şiiri "Seb-i Irakî" ile "Sebk-i Hindî” arasında bir geçiş olarak değerlendirilmiştir. 

 Türk edebiyatında ise, 17. Asırdan itibaren farklı ölçülerde bütün şairler üzerinde etkili olmakla birlikte; bu üslubun akla gelen ilk isimleri, Nef'î (ö.1636), Fehim-i Kadîm (ö.1648), Şehrî (ö.1660-61), İsmetî (ö.1665), Na’ilî (1666), Nedim-i Kadîm (ö.1670), Neşatî (ö.1674), Râsih (1699), Nabî (ö.1712) ve Şeyh Galib (1799)’tir. 

 Bu üslup, Nabî’de hikemî ve söylenmemiş, yeni manalar şeklinde; Nef’î’de mübalağa ve hayal unsurunun öne çıkmasıyla kendisini göstermiştir. Nâilî, Neşatî, Şehrî, Fehim-i Kadîm, İsmetî, Sami ve Şeyh Galib’te ise, anlam derinliği ve orijinal mazmunlarla kendisini göstermektedir. 

 Sebk-i Hindî’de, ses yerine anlam ön plana çıkmış ve şairlerin yeni mazmun, anlam ve hayal arayışları, şiirin zihnileşmesine ve giriftleşmesine ve lirizm bakımından şiirlerin zayıflamasına yol açmıştır. 

 Sebk-i Hindî şairlerini, yeni mazmunlar bulma, ince ve hassas hayaller kurma ve anlam derinliği kaygısı, şiirde mübalağa ve tezat sanatının ve alışılmamış kelime ve tamlamalarla yüklü ince, sanatkarane bir dilin kullanılmasına yol açmıştır. Bilhassa, soyutu somutlaştıran tamlamalarla, özgün imajlar oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu üslupta, az kelime ile çok söz söyleme esastır. 

 Bu üslupla birlikte, şiir diline günlük konuşma dilinden birçok kelime ve deyim girmiştir. Genellikle şairler, veciz, dolgun sözler peşinde koşmuştur. 

 Şiirde tasavvufa geniş bir şekilde yer verilmiştir. İnsanın iç dünyasına önem verilmesi, şiirde ıstırap temasının öne çıkmasına sebep olmuştur. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.