Dahası var: birtakım gençler kendiliklerinden
başıma toplanıyor; babaları
zengin, vakitleri bol; ben önüme aldığım
adama sorular sorarken durup dinliyorlar;
üstelik bilgiçlerin sorguya çekilmesini
dinlemekten hoşlanıyorlar, çok defa
bana benzeyerek kendileri de başkalarını
denemeye kalkışıyorlar; az bir bilgiyle
hatta büsbütün bilgisiz, kendilerini
bilgin sananlar sayısız: bunu o delikanlılar
da buluyorlar. Sıkıştırdıkları adamlar
kendilerine kızacaklarına bana kızı-
yor, “ah! bu alçak Sokrates! gençleri
baştan çıkarıyor!..” diyorlar. Hâlbuki biri çıkıp da kendilerine sorsa
“peki ama bunun için ne yapıyor? Ne
öğretiyor?” dese ne cevap vereceklerini
bilmezler; fakat şaşkınlıklarını belli
etmemek için de her zaman filozoflara
karşı çevrilen “bulutlarda, yerin dibinde
olup bitenleri öğretmek”, “tanrılara
inanmamak”, “iyiyi kötü göstermek”
gibi beylik sözleri sayıp dökerler;
çünkü bir şey bilmedikleri halde biliyor
görünmek istemelerinin açığa vurulduğunu
söylemeğe bir türlü dilleri
varmaz. Onlar ille iyi tanınacağız,
sözümüz geçecek diyen, hem de
kalabalık insanlardır; benim sözüm
açılınca, bir ağızdan konuşup karşılarındakini
kandırmayı bildikleri için,
öteden beri, ağır iftiralarla kulaklarımızı
doldurdular, gene de dolduruyorlar.
Meletos'a Anytos'a, Lykon'a,
bana saldırmak cesaretini veren, işte bu
iftiralardır. Meletos, şairlerin, Anytos,
ustalarla politikacıların, Lykon da
hatiplerin kinlerine tercüman olmuştur.
Sözüme başlarken de dediğim gibi,
böyle kök salmış bir iftiradan kendimi
böyle az bir zamanda temize çıkarabileceğimi
ummam. İşte, Atinalılar, size
doğruyu söyledim; büyük, küçük, bir
şeyi saklamadım, bir şeyi değiştirmedim.
Biliyorum ki bu yüzden yine
garazlarına uğrayacağım; bu da gösterir
ki ben doğruyu söylüyorum, bana iftira
ediliyor, sebebi de budur. Simdi arayın,
sonra arayın, bulacağınız hep budur.
Beni suçlayanların birincilerine karşı
bu kadar savunma yeter; şimdi ikincilere
dönüyorum. Bunların başında
Meletos, kendi sözüyle, iyi, yurdunu
gerçekten seven Meletos var. Bunlara
karşı da kendimi savunmaya çalışacağım. Nelerden şikâyet ettiklerini bir
okuyalım. Aşağı yukarı şöyle deniyor:
Sokrates, gençleri doğru yoldan
ayırmakla, devletin tanrılarına inanmamakla,
bunların yerine yeni yeni
tanrılar koymakla suçludur. İşte bana
yükledikleri suçlar; bunların hepsini ele
alalım.
Gençleri doğru yoldan ayırmak
sucunu işliyormuşum, ben de iddia
ediyorum ki Meletos ciddi şeyleri alaya
alarak herkesle eğlenmekten, gerçekte
üzerinde hiç uğraşmadığı işlere güya
taassup (bağnazlık) ve ilgi göstererek
herkesi mahkemeye sürüklemekten
suçludur. Bunun böyle olduğunu size
ispata çalışacağım.
Meletos, şöyle gel, bana cevap ver:
- Gençlerimizin mümkün olduğu kadar
erdemli olmalarına çok önem veriyorsun,
değil mi?
- Tabii veriyorum.
- O halde, onları daha iyi kılanın kim
olduğunu da yargıçlara söyle.
Madem ki onları doğru yoldan ayıranı
meydana çıkarmak zahmetine katlanmışsın
ve yargıçların karşısında beni
göstererek bu suçlunun ben olduğumu
iddia ediyorsun, o halde şunu da
bilmen gerekecektir. Onları terbiye
edenler kim yargıçlara adları ile
söyle… Gördün mü Meletos, susuyorsun
işte. Bir şey söylemiyorsun
ama bu susman, senin için utanılacak
bir şey değil mi? Mesele ile hiçbir
ilişiğin yoktur dememin bu, açık bir
kanıtı değil mi? Söyle dostum, söyle,
gençleri daha iyi kılan nedir?
- Kanunlar.
- Fakat, delikanlım, bu benim soruma
cevap değil ki. Ben şunu bilmek
istiyorum: her şeyden önce bu
kanunları bilen kim?
- İşte bu mahkemedeki yargıçlar.
Sokrates.
- Ne dedin? Nasıl, Meletos? Onlar
gençleri yetiştirebilir, daha iyi kılar mı
diyorsun?
- Elbette.
- Hepsi mi, yoksa bazıları mı?
- Hepsi.
- Ira* (Hera-Zeus’un kız kardeşi) hakkı
için ne güzel söz! Demek gençleri
daha iyi kılanlar birçok kimselermiş.
O halde, söyle bakalım, burada bizi
dinleyenler de gençliği terbiye
ediyorlar mı?
- Evet onlar da.
- Peki, ya bule* (Atina senatosu) üyeleri?
- Onlar da.
- Acaba ekklesia'da* (Halk meclisi) toplanan
yurttaşlar gençliği doğru yoldan
ayırıyorlar mı, yoksa onlar da terbiye
mi ediyorlar dersin?
- Onlar da terbiye ediyorlar.
- O halde, benden başka, bütün Atina’
lılar onları güzel ve iyi kılıyorlar;
onları yalnız ben doğru yoldan
ayırıyorum. İddian bu değil mi?
- Tam işte bu.
- Sen haklı isen, ben gerçekten, çok
bahtsız bir adamım. Ama tut ki sana
şöyle bir şey soruyorum; acaba sana
göre atlar için de böyle mi? Atlara da
herkesin, iyilik ettiğine, yalnız bir
kimsenin kötülük ettiğine inanıyor
musun? Hakikat bunun tam yersi değil mi? Atları, bir veya birkaç kişi, yani
seyisler terbiye edebiliyor; kullananlar
ise onları bozuyorlar, değil mi? Atlar
için de, başka hayvanlar için de
böyledir, değil mi Meletos? Bu,
şüphesiz böyledir.; Anytos ile sen ne
derseniz deyiniz, gençleri yalnız bir
kişinin yanlış yola sürüklediği, ondan
başka herkesin daha iyi kıldığı doğru
olsaydı, bu onlar için gerçekten eşsiz
bir bahtiyarlık olurdu. Ama hayır
Meletos, gençler üzerinde hiç kafa
yormadığını yetecek kadar gösterdim;
senin kayıtsızlığın, bana karşı
çevirdiğin şeyleri hiç umursamamış
olmandan da açıkça anlaşılıyor.
Şimdi sana bir sorum daha var, Zeus
hakkı için cevap ver; Sence kötü
kimselerle birlikte yaşamak mı, yoksa
iyi kimselerle birlikte yaşamak mı daha
iyi?... Cevap versene dostum; zor bir
şey sormuyorum. İyi insanlar yanlarındakilere
hep iyilik, kötüler de kötülük
ederler, değil mi?
- Şüphesiz.
- Şimdi, bir arada yasadığı kimselerden,
faydalanan çok zarar görmek isteyen
var mı?.. Cevap ver, dostum, kanun,
cevap vermeni emrediyor. Zarar
görmek isteyecek kimse var mıdır?
- Elbette yoktur.
- Peki, gençleri doğru yoldan çıkarıyor,
kötülüğe götürüyor diye beni suçluyorsun;
Bence ben bu suçu bilerek mi,
bilmeyerek mi isliyorum?
- Bilerek diyorum.
- Demek ki, Meletos, iyilerin, yanlarındakilere
iyilik, kötülerin ise kötülük
ettikleri şu genç yaşında senin yüksek zekanca bilinen bir gerçek
olduğu halde, ben bu yasımda, birlikte
yasamak zorunda olduğum bir kimseyi
doğru yoldan ayırırsam, ondan bana
zarar geleceğini bilmeyecek kadar
karanlık ve bilgisizlik içindeyim; hem
de bunu, iddiana göre, bile bile
yapıyorum. Meletos, buna ne beni
inandırabilirsin, ne de başkalarını.
Öyleyse ya ben onları doğru yoldan
çıkarmıyorum yahut da çıkarıyorsam
bunu bilmeyerek yapıyorum; her iki
halde de yalan söylüyorsun. Bundan
başka, işlediğim suç bilmeyerek işlenmişse,
kanun onu suç tanımaz; beni bir
kenara çekerek ayrıca hatırlatman ve
öğüt vermen gerekirdi; çünkü öğütle,
bilmeyerek işlediğim suçu herhalde
islemekten vazgeçerdim; hâlbuki sen
benimle konuşmaktan, bana öğretmekten
kaçındın; bunu istemedin; beni mahkemeye,
kanunun, aydınlatılması gerekenleri
değil, cezalandırılması gerekenleri
gönderdiği mahkemeye sürükledin.
Atinalılar, artik anlaşılıyor ki Meletos
bu işlerle, az olsun çok olsun, kafa
yormamıştır; ama Meletos sen gene
söyle; ben gençleri nasıl yanlış yola
sürüklüyorum? Yazdığın suçlamadan
anladığıma göre, gençlere devletin tanıdığı tanrıları tanımamayı, onların yerine
başka tanrılara inanmayı öğretiyormuşum;
gençleri bozan derslerim
bunlardır, diyorsun, değil mi?
- Evet, bunu bütün kuvvetimle iddia
ediyorum.
- Öyleyse, Meletos, sözünü ettiğimiz
tanrılar hakkı için ne demek istediğini
bana ve bu yargıçlara daha açıkça anlat.
Sence ben birtakım tanrılara inanmayı öğretiyormuşum; öyle ise o tanrılara
ben kendim de inanıyorum, demek ki
büsbütün tanrı bilmez değilim, böyle
bir suç işlememişim; simdi sunu
anlayalım: sen beni devletin tanrılarını
bırakıp başka tanrılara inanmakla mı
suçluyorsun yoksa tanrılara büsbütün
inanmayıp bunu başkalarına da
aşılamakla mı?
- Evet, ben senin hiçbir tanrıya
inanmadığını söylüyorum.
- Şaşılacak şey! Meletos, bunu nereden
çıkarıyorsun? Herkes gibi, güneşin
veya ayın tanrılığına inanmadığımı mı
söylemek istiyorsun?
- Emin olun, yargıçlar, inanmaz; çünkü
güneşin taş, ayın toprak olduğunu
söylüyor.
- Fakat, dostum Meletos, sen beni
Anaksagoras sanmışsın da buraya
çıkarmışsın. Buradaki yargıçları
Klazomenai’li Anaksagoras'ın yazılarının
bu kuramlarla dolu olduğunu
bilmeyecek kadar boş ve cahil mi
sanıyorsun? Gençler bu yazıları
orkestrada en çok bir drahmiye satın
alabilirlerse, Sokrates de bu fikirleri
kendine mal edince delikanlılar onunla
pekâlâ alay edebilirlerse, bunları neden
gelip benden öğrensinler? Doğru söyle
Meletos, sen gerçekten benim hiçbir
tanrıya inanmadığımı mı sanıyorsun?
- Zeus'a yemin ederim ki, hiç, hiçbir
tanrıya inanmıyorsun.
- Buna kimse inanmayacak. Atinalılar,
bu Meletos azgının, küstahın biri; beni
suçlaması da gençliğinden, hakaret
olsun diye. Kim bilir, belki de beni
denemek için bu muammayı (bilmece)
uydurmuştur. Belki de, kendi kendine, "bakalım bilgin Sokrates işi alaya alıp
birbirini tutmaz sözler söylediğimi
bulacak, meydana çıkaracak mı, yoksa
onu da bizi dinleyenleri de aldatabilecek
miyim?” demiştir. Bana öyle geliyor ki
suçlamasında bir dediği bir dediğini
tutmuyor. Sanki şöyle demiş; "Sokrates,
tanrıların varlığına inanmamaktan,
tanrılar olduğuna da inanmaktan
suçludur”. Buna düpedüz alay ederler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.