Şeyhülislam Yahya
Şeyhülislam Bayramzâde Zekeriya Efendi’nin (ö. 1001/1593) oğlu olan Yahyâ Efendi 960/1552’de İstanbul’da doğmuştur. Kültürlü bir çevrede yetişen şair, başta babası olmak üzere zamanın önemli bilginlerinden dersler almıştır.
Yahyâ, İstanbul’da çeşitli medreselerde müderrislik görevinde bulunduktan sonra sırasıyla, Şam, Mısır, Bursa, Edirne ve İstanbul kadılıklarında bulunmuştur. Daha sonra iki defa Rumeli kazaskerliği görevinde bulunan şair, Sultan II. Osman’ın şehit edilmesinin ardından 1031/1622 yılında şeyhülislam olmuştur.
Şeyhülislam Yahya devrin diğer ulemasıyla birlikte, Sultan I. Mustafa’nın devlet işlerini yürütmekten acizliği sebebiyle tahttan indirilmesine fetva vermiş, yerine çocuk denecek bir yaşta IV. Murad tahta çıkarılmıştır.
Sadrazam Kemankeş Kara Ali tarafından 1032/1622 yılında şeyhülislâmlıktan azledilen şair, üç yıl aradan sonra tekrar aynı göreve atanmış fakat 1040/1631’deki ayaklanan sipahilerin ısrarıyla yeniden görevinden alınmıştır.
Bir süre Topkapı civarında Şeyh Sinan köyündeki çiftliğinde inzivaya çekilen şair, 1043/1634 yılında yeniden şeyhülislamlığa getirilmiş ve Sultan IV. Murad’ın yakın dostluğunu kazanarak hayatının en parlak dönemini yaşamıştır. IV. Murad’ın ölümünden sonra Sultan İbrahim döneminde de makamını korumayı başaran Yahya, görevi başındayken 1053 / l644’te ölmüştür.
Şeyhülislamlık görevinde yaklaşık 18 yıl kalan şair, nüktedan, adaletten taviz vermeyen tavizsiz tavrı, dürüst kişiliği ve uzak görüşlülüğü ile etrafında daima saygı ve sevgi görmüştür. Kaynaklarda bu yönüyle ilgili birçok anekdot anlatılmaktadır.
Yahyâ’nın en önemli eseri Dîvân’ıdır. Matbu nüshanın (İstanbul 1334) başında şairin hayatıyla ilgili İbnülemin M. Kemal İnal’ın uzun bir girişi vardır. Eserde ağırlığı 349 şiirle gazelleri oluşturur. Kasidelerinin sayısı ise oldukça azdır. Dîvân’ın tenkitli metni de yayımlanmıştır.
Bunun dışında, Ferâ’iz Manzumesi Şerhi, Kasîde-i Bürde Tahmisi, Nigâristân Çevirisi, Fetavâ-yı Yahyâ adlı eserleri de vardır.
Yahyâ Efendi, klasik şiirin önemli isimlerinden biridir. Yazdığı gazellerle genç yaşında meşhur olan, diğer şairlerin takdirini kazanan şair, Bâkî’den Nedîm’e ulaşan çizgide önemli bir köprü olmuştur.
Nedîm, onun hakkında “Nef’î vâdi-i kasâ’idde suhan-perdâzdur / Olamaz ammâ gazelde Bâkî vü Yahyâ gibi” diyerek onun gazel sahasında üstat isimlerinden biri olduğunu söylemiştir.
Şiirleri, bir şeyhülislam olmasına karşılık genellikle rindane ve âşıkanedir. Şiirlerinde İlahî aşk ile gam ve keder yer bulamamıştır. Dini konulara da çok az yer vermiştir. Şiiri, aşk, şarap, saki, meyhane teması etrafında döner. Bu konudaki içten düşüncelerini başarıyla mısralara döker.
Yahya, bu özelliği sebebiyle Fatih Camii vaizlerinden Kadızadelerden Hurşit Çavuşoğlu isimli şeyh tarafından, “Mescidde riyâ-pîşeler etsin ko riyâyı / Mey-hâneye gel kim ne riyâ var ne mürâyî” beyti sebebiyle kâfirlikle suçlanmıştır (İbnülemin M. K. İnal, Dîvân- ı Yahya,İst.1334, s.9-10).
Bu yüzyılda klasik üslubun en önemli temsilcisi olan Yahyâ, Bâkî etkisinde kalmakla birlikte onun kadar sanata düşkün bir şair değildir. Şiirlerinde içten, akıcı, yalın bir söyleşiş vardır. Kelime oyunlarına, külfetli söyleyişlere rağbet etmez. Mahallî unsurlar, bulunduğu çevreyle ilgili tasvirler şiirlerinde önemli bir yer tutar.
Gazellerinin bir kısmı bestelenen şair, kelimeleri ve mahallî deyişleriyle konuşulan İstanbul Türkçesini en güzel kullanan isimlerden biridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.